Ana içeriğe atla

Our Little Secrets Special Edition II




EA, 28 yaşında ofis hayatından ve Ankara’dan bıkmış bir Ankaralı. Bu yaz her ikisinden de çok uzaklara Ekvador ve Peru’ya gitti bir aylığına ve tek başına. Başka Güney Amerika ülkelerine gitme hayaliyle geri döndü. Seyahatinin sırlarını sorduk.

Tatil için neden Güney Amerika’yı ve özellikle bu iki ülkeyi seçtin? Seni çeken neydi?
Sanırım ilk olarak uzak diyarlara gitme konusunda karar kıldım. Ee başka zaman böyle uzun vakit bulamayabilirdim. Güney Amerika ise tabi ki hep gitmek istediğim bir kıtaydı. İnsanları, kültürü, doğası her şeyiyle egzotikti benim için. Yani yeterince vaktim ve param olunca ilk seçeneğim burası oldu. Ayrıca artık kendimi çok güvende hissettiğim Batılı ülkelere gitmek istemiyordum. Ekvador ve Peru’ya gelince, ikisi de mükemmel ülkeler. Tabi bir sürü sebep var ama başlıca olanları sayarsam, yine muhteşem doğa (dağlar, deniz, Amazon vs.) ve Güney Amerika’nın yerel (indigenous) halkının halen en çok yaşadığı üç ülkeden ikisi olması. Bir de Bolivya var, hızımı alamayıp oraya da gitmeyi çok isterdim tabi ama olmadı. Yani buralarda beyaz insan türü dışında başkalarını da görmek ve kültürlerini anlamaya çalışmak çok güzeldi.

Workaway deneyiminden biraz bahseder misin?
Çok güzeldi! Başka bir yerde yeniden yapmak isterim. Bu yöntem ucuz seyahat etmek için birebir. Batılı dostlarımız tarafından uzun süredir kullanılan bir şeymiş, ben de yeni keşfettim. Gönüllü çalışma karşılığında, kalacağınız yer ve yeme içme masraflarınız karşılanmış oluyor. Tabii uzun süreli seyahat edenler için daha uygun bir seçenek. Ben on gün boyunca hem pansiyon hem de bar/restoran olarak iş yapan, Ekvator sahilinde küçük bir şehirde çalıştım. Şehir diye geçiyor ama yanlış anlaşılmasın, daha ziyade kasaba. 2016 yılında bir deprem olmuş ve şehir biraz terkedilmiş durumda. Benim çalıştığım yere gelenlerin çoğu ya Ekvatorlu ya da sırt çantasıyla seyahat eden gezginlerdi. Bir de bölgede yaşayan Amerikalılar var. Değişik insanlarla tanışmak ve şuana kadar yapmadığım bir iş yapmak çok hoşuma gitti. İş derken günde 5 saat, garsonluk, barmenlik ve küçük boyama çizme işleri!

Bu ülkelerin kültüründe en çok ne hoşuna gitti? En çok neyi garipsedin? Her iki ülkenin kültüründe bi farklılık gözlemledin mi?
Aslında açık fikirli bir şekilde gezince, sevmek ve sevmemek gibi kavramlarla düşünmüyorsunuz, biraz daha gözlemci gibisiniz bence. Ama gala gulayı bırakırsam eğer, çoğu şeyi sevdim! Zaten kafamda önceden seveceğimi bilerek de gitmiş olabilirim. En çok sevdiğim şey genel olarak çok gelişmemiş olmaları aslında! Yani otobüs sistemleri yok gibi bir şey, online sipariş hizmetleri çok kısıtlı vs vs. Büyük şehirleri bile yavaş ve rahat sayılır, insanların acelesi yok. Yani kapitalizmi birazcık da olsa daha az hissediyorsunuz. En çok garipsediğim şey mi? Ekvatorlular evde ayakkabılarını çıkarmıyorlar. Çıkaranlar baya azınlıkta. Bunu bir Türk olarak aşırı garipsedim. Peru’dayken garipsediğim bir şeyi hatırlamıyorum. Ama geçenlerde buluştuğum bir arkadaşım Peru’da geleneksel bir kedi yeme festivali düzenlendiği bilgisini paylaştı benimle. Şimdi galiba yasaklanmış. Önceden duymamış olduğum için şaşırdım ama neyse geleneksel bir şeylermiş.

Tek başına seyahat biraz da içsel yolculuk gibi oldu mu? Nasıldı? Ürktüğün oldu mu hiç?
Kesinlikle, çünkü gezmediğim ve sosyalleşmediğim zamanlarda kendimle baş başaydım. Aslında tahmin ettiğimden çok daha az yalnız kaldım, çünkü tek gezince sürekli insanlarla tanıştım. Çok da güzel ve ilginç insanlar çıktı karşıma. Ama hep ben içsel sorgulama yapan biriyimdir aslında, orada da bol malzeme çıktı, çoğunlukla eski sorular ve biraz da yeni sorular, ya da yeni kılıflar altına saklanan eski sorular. Hayatını yüzeyde yaşayan birçok insan için çok farklı bir yolculuk da olabilir tabi! Ürkme kısmını da cevaplamam gerekirse, başıma hiç kötü bir şey gelmedi. Sadece çok sessiz sedasız sokaklarda yürürken, ki bu da gönüllü çalıştığım yerde oldu, biraz ürkütücü erkek grupları görmedim değil. Ama bu yaşıma kadar yeterince temkinli olmayı öğrenmişim demek ki. Tabi gece geç saatlerde ücra yerlerde tek başıma dolaşmadım! Bir de çok sokak köpeği var ve Türkiye’de üç köpek tarafından ısırıldığım için onlara karşı da mesafeli davrandım. Son olarak ürkmek değil ama, yeni bir yere geçerken, her şeyi tek başınıza düşünmek zorunda olduğunuz için genel olarak biraz tedirgin olabiliyorsunuz. Ee bu da işin ilgi çekici, heyecanlı kısmı artık.

Bu ülkelerde herhangi bir şeyi yasaklama kudretin olsa neyi yasaklardın?
İlginç bir soru. Yasaklamak demeyelim ama Ekvator’da geliştirilmesi gereken bir şey gerçekten şehirlerarası otobüsler! Üçüncü soruda bu az gelişmişliğini yavaş bir yaşam tarzına sebep olduğu için olumlu yorumladığımı farkındayım. Ancak dikkatli bakıldığında problemli olabiliyor, Ekvador küçük bir ülke ve dağlık, yani bir yerden bir yere gidebilmek için otobüs gerekli. Ama devlet belli ki, diğer her devlet gibi, kapasitesi ve potansiyeli olduğu halde, bu hizmeti vatandaşlarına sağlamamayı tercih etmiş. Ciddi bir yozlaşma söz konusu, yine diğer hey yer gibi. Yani tek bir varış noktası olan bir otobüs yok gibi bir şey, otobüsler her yerde her şekilde duruyor ve otobüs zamanını terminale gitmeden öğrenemiyorsunuz. O zaman bile ne zaman kalkacağı belli değil! Güney Amerika’nın en çok turist alan ülkelerinden biri olan Peru’da ise gerçekten mükemmel bir yer olan Machu Picchu ve genel olarak Cusco’da her şey feci şekilde ticarileşmiş ve her yer turist tuzağı olmuş. İşte güzel olan her şeyi mahvetme gücüne sahip olan kapitalizmi burada hissediyorsunuz. Ama yine de ülke harika.

En hayran kaldığın coğrafi şekil, tarihi yer, hayvan vs?
Ekvator’daki Quilatoa volkanı, şu an inanılmaz bir renge sahip olan bir krater gölü var orda. Gerçekten nefes kesici bir manzara ve oturup havanın değişimiyle birlikte renk değiştiren gölü saatlerce izleyebilirdim. Herkes anlamış olsa gerek ki gittikçe daha da popülerleşen bir yer haline gelmiş. Tarih anlamında Peru zaten bolca İnka kültürü sunuyor. Ama benim favorim Gökkuşağı Dağları (Montaña de Siete Colores) oldu. Çünkü zaten oraya ulaşabilmek için baya çaba sarf etmeniz gerekiyor! Dağlar farklı minerallerin bulunması sonucu rengârenk bir hal almış. Buraya sadece yürüyerek veya atla gidebiliyorsunuz. Otobüsle en yakın noktaya gittikten sonra en az üç-dört saat boyunca yürüyorsunuz ve çoğu tırmanış şeklinde. 5000 metreden yükseğe çıktığınız için fiziksel olarak zorlayıcı ve hava sürekli değişiyor. Ben ordayken dönüş yolunda kar yağmaya başladı mesela. Ciddi bir yürüyüşten sonra zirveye çıkmak cidden tatmin ediciydi ve dağlar şahaneydi. En sevdiğim hayvanlar alpaka ve lamalar! Bizim bozkırlarımızda ve dağlarımızda mutlu mesut gezinen o tatlı hayvanları görmek isterdim. Şöyle Ankara-Konya hızlı treninde filan seyahat ederken çok hoş bir manzara olurdu!

Son olarak obur bi blog olduğumuz malum, yemeklerden söz edebilir misin?
Benim yediğim her şey baya güzeldi. Herhalde tek sevmediğim şey domuz derisi kızartması! Ama benim için seyahat sırasında genel olarak yemek önceliklerimden biri değil. Kimi insan yemek ve seyahat sitelerinden filan araştırır, hangi restorana gitmesi gerektiğini filan bulup gider. Ben öyle değilim, ha yanımda bunu yapan bir arkadaşım olursa ne ala. Sonuç olarak seyahatim boyunca önüme çıkan farklı şeyleri denedim yedim. Misal çok meşhur olan gine domuzu deneme şansım olmadı. Benim en sevdiğim ve büyük ihtimalle dönüp dolaşıp en çok yediğim “ceviche”! Tüm Güney Amerika’da var ve herkes farklı yapıyor. Deniz ürünlerini tercih ettiğim için benim için mükemmeldi. Ayrıca yine tüm kıtada yaygın olan “empanadas”i da ben genel olarak kahvaltıda tükettim. Bir de her şeyin yanında kızarmış “plantain” yiyorlar, harika! Bir de “aji” diye bir sos var, Ekvator’da her restoranda masada mutlaka bulunuyor, acılı mükemmel bir sos. Sokak yemekleri de oldukça bol. Son olarak, meyve suyu yemek kültürünün büyük bir parçası, tüm restoranlarda bolca meyve çeşidi arasından seçerek taze taze içiyorsunuz. Türkiye’de olmayan tropik meyvelerini, tüm muz çeşitlerini, kahve, çikolatalarını getirmek isterdim buraya.

Sorular by Ç. Yanıtlar ve foto by. EA. Her zamanki gibi varsa şekliniz daha çok foto için Insta'ya bekleriz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

URUMÇİ UYGUR RESTAURANT

 Urumçi Uygur Restoranı denedik. Dostlar, midenizde salça ve sarımsağa yer açın ! Uzak doğu mutfağındaki eksik salçayı bulmuş koymuşlar ! Yediklerimiz: 1- Acılı patates (resmi yok) 2- Patlıcan ve fasulye kavurması 3- Nefis sebzeli et 4- Buharda pişmiş ekmek Sofraya oturur oturmaz da bir termos çay getiriyorlar. Bildiğiniz düz çay. Hani yeşil çay filan olsa daha iyi olurdu... Öncelikle, genel olarak memnun kaldığımızı belirtmeliyiz. Porsiyonlar büyük ve doyurucu. 4 kişi bunlarla fazlasıyla doyduk. Lezzete gelince, sebzeler güzel ve tatları aynıydı (salça ve sarımsak onları birleştirmişti), Asya usulü diriydi, hoşumuza gitti. Ekmek, hayatınızda görebileceğiniz en beyaz ekmek olabilir. Ayrıca tuzsuz idi. Yemeğin tadını dengeledi. Etli sebze yemeğinin içinde değişik bir mantar vardı, çiğne çiğne bitmez. Toplamda 76 TL ödedik. Bir daha gider miyiz? Evet ! Not: Çıkışta bi' büfeden naneli sakızınızı şekerinizi alın deriz. Ç.&N.

Variante Breakfast & Coffee'de kahvaltı + Mazi Antika Cafe'de kahve

Variante 'yi bir gece kapalı olduğu bir saatte gördüm, logosu falan hoşuma gitti. Derken haftasonu gitmeye çalışma gafletinde bulunduk, rezervasyon gerekmekteymiş.* Hafta içi olunca boştu, sonra iki masa doldu ve tosun bir kedi geldi. Mekan tabelasından başlayarak oldukça hoş. Servis kasecikleri neşeli çiçekli şeyler. Hatta porselen kaşıklar geliyor, onlar bile desenli. Yani ortamı beğendik. Tek sıkıntı, dükkanın caddenin sabah güneşi alan tarafında olması. Epey bunaldık otururken, esmiyordu zira. Yemelere gelince, biz iki kişilik kahvaltı istedik, 55 TL. Gayet doyurucu, fiyat - lezzet - porsiyon dengeli. Kahvaltı şunlardan mürekkep: 5-6 çeşit peynir (hepsi lezzetli ancak olağanüstü değil) , yeşil-siyah zeytin, salata (evet söğüş değil adeta bir salata), salam (biz geri gönderdik), pişi, sigara böreği, domates ezmesi gibi bir şey, istediğiniz şekilde yumurta (biz omlet gibi istedik, gayet iyi pişmiş olması ziyadesiyle memnun etti), fındık kreması, tereyağ, vişne? reçeli (kava...

Kırmızı Ruj Sorunsalı

by N. Çok möhim bir mevzuu. Bir kırmızı ruj ki sizi palyaço da yapabilir, Marilyn Monroe da...  O sebeple bu konuda ne kadar bilgilenirsek o kadar iyi (!) dedik ve naçizane deneyimlerimizi paylaşmak istedik.   Öncelikle favorimi en baştan belirteyim: Sol fotoğrafta gördüğünüz  1+1 Hydro Glossy Lipstick 04 Peach Red . Beyaz tişört-kot pantolon kombinini sizi üzmeden tamamlatacak bir ürün. Hem oraya buraya bulaşmıyor, hem dudağı kurutmuyor hem de tazelemediğiniz zaman dudak kenarına doğru silik kötü bir görüntü bırakmıyor. Ben bu Japon menşei markayı çok sevdim, gittim aynı rujun  Cosy Pink ’ini de aldım (uçuk bir nar çiçeği), ancak belirtmeliyim ki o renkten bu kadar memnun kalmadım. Bu markayı  Miniso mağazalarından bulabilirsiniz. Üçüncü fotoda sağda ön tarafta duran  Clinique 03 Ruby Pop sizi 1950’ler kadını yapacak bir renk. Biraz iddialı gibi duruyor, özgüveninizin düşük olduğu günlerde sürebilirsiniz. Üstelik min...